Dora Günel’in Radio Sarajevo üzerine yorumu

Sevgili Engin Güneysu’nun uzun soluklu, oldukça derin çalışması RADIO SARAJEVO kitabını ilk ele aldığımda duyduğum hayranlık anlatabileceğimden çok daha fazlasıydı. Bu değerli çalışma üzerine yazmam da pek kolay olmayacaktı. 
Kitap beni iki ayrı yoldan çok gerilere götürdü. 
Engin ile 2012 yılında tanışmıştık. Bursa Fotofest’te ise onun işlerinin yoğunluğundan bir türlü karşılaşamamıştık. Bu arada internet izerinden yazışmalarımız ve telefon görüşmelerimiz hiç kesilmedi. O sıralar Engin İstanbul’da da sokak fotoğrafçılığı üzerine çalışıyor, cep telefonu fotoğrafçılığını geliştirip yeni bir alana giriyordu. Sokak fotoğraflarından oluşacak albüm üzerine de birlikte isim geliştiriyorduk.
Sosyal Belgesel Fotoğraf Günlerinde 2012 yılından beri gittiği Bosna Hersek Duje Rehabilitasyon Merkezinde yaptığı çalışmanın saydam gösterisini ilk kez yan yana oturarak izledik. Savaşı hiç göstermeden sonuçlarının insanlar üzerindeki etkisini gösteren ağır bir çalışmaydı. Bu etkileyici gösterinin hemen ardından Engin’le uzun uzun konuştuk. Sonrasında buluşmalarımız ve yazışmalarımız arttı. Gece yarıları iş gereği ben başka bir coğrafyada Engin bir başka coğrafyada, kah Belin’de kah Saraybosna’da elimizde telefonlar haberleşiyorduk. Belli ki, salt rehabilitasyon merkezi çalışması onu kesmemişti. İğneyle kuyu kazarcasına araştırıyordu. Öyle ki bu iş geriye doru önce Srebrenista Katliamına ardından Bosna Savaşına doğru yol alıyordu. Tıpkı eski bir evin tadilatı gibi kazdıkça yeni dertlere ulaşıyordu. Bununla da kalmadı ve araştırmaları onu 1984 kış olimpiyatları ve Tito’nun kurduğu dönemde yayın hayatına başlayan ve hala yayın hayatına devam eden Radio Sarajevo’ya kadar ulaştı.
İşte burada geriye gidişimin ikinci yolu başladı. Ajans haberleri ne kadar önemliydi bizim için; 1960 ihtilalini, 1971 muhtırasını, 1974 Kıbrıs Harekatı ve 12 Eylül darbesini, depremleri, selleri, felaketleri hep bu yolla çocukluğumuzdan itibaren dinlemiştik. Sabah 07:30’da ilk haberleri dinleyerek başlardı günümüz.

Engin bu çalışmasıyla iğneyle kazarak gittiği yoldan iğne oyası işleyerek geri döndü.
2000’li yılların başında Almanya’da Gilles Peress’in Bosna savaşı fotığraflarını irkilerek izlemiştim. Postal içinde balçıkta yapışıp kalmış kopmuş bir ayak savaşın dehşetini göstermeye yetmişti.
Engin ise tam bir bellek çalışması yaparak bu trajediyi 1945’ten günümüze taşıdı.
Haruki Murakami’nin Zemberek Kuşunun Güncesi adlı müthiş romanındaki gibi kuyunun en dibine indi.
Bir yazışmamızda (2018) kitabın adını koyup bir taslak hazırladığını söyledi ve taslağı hemen bana gönderdi. Başta da dediğim gibi hayran olmamak mümkün değildi.
Sevgili Engin’in kitabı hala masamın üzerinde, elimin altında. O kadar değerli ki, kütüphaneme kaldırdığımda da en değerli armağanlardan biri olacak benim için.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Küba fotoğraf atölyesi ve gezisi 5-13 Kasım 2024

İstanbul - Mobil Fotoğrafçılık Atölyesi - 18 Mayıs Cumartesi

Kars Ani Harabeleri için uygun ulaşım