Aykan Özener ve Radio Sarajevo üzerine

Sevgili Engin Güneysu’nun yaklaşık on yılını verdiği bu kitap serüvenine birçok defalar özelden tanıklık etme şansına sahip oldum. Hatta en son maket halini bile gördüm. Kitabın beni seyir açısından bu kadar etkileyeceğini tahmin etmemiştim doğrusu. Kitap işte; her zaman deriz ya”ele avuca değen kitap başka!” vb. Geçecekten  de öyle. Fotoğrafçının gözüyle bir kaç olay örgüsüne şahitlik ediyoruz. Koskoca yıllara onun gözüyle bir çırpıda girip çıkıyoruz. O derin etki bırakan, hafızamıza kazınan görsellerle gençliğimin Bosna Hersek Savaşına yeniden gidip geliyorum. Engin beni ilk sayfadaki Sarajevo Kış Olimpiyatlarından geriye kalan kırık dökük arda kalanlarla büyük bir şoka sokuyor. 1984 yılının görkemli kış olimpiyatlarını trt ekranlarının başında soluksuzca izlerken buluyorum kendimi. Şimdiye döndüren fotoğrafa bakarken o fantastik dünyanın nasıl da derme çatma bir kaç tesisle yapıla geldiğini şaşkın gözlerle izliyorum. Kitabın akışı Bosna Savaşı, Srebrenitsa Katliamı, Duje Rehabilitasyon Merkezi ve günümüz Bosna’sından görüntülerle devam ediyor. Bu örgüde hikayesi ve görseliyle en çok etkileyenleri bir çırpıda seçip aşağıya sıraladım. İlk başta yukarıda bahsettiğim Kış Olimpiyatlarından bugüne kalanın panoramik fotoğrafı. Ardından sırasıyla duvardaki mermi delikleri arasındaki köpek resmi ve bir kaç sayfa sonra fotoğrafçının bize tekrar gösterdiği deliklerin sıvanmış haliyle metaformik bir görsel. Pastoral bir kır manzarasının ortasına bıraktığı bir kapıyı aralayarak geçmişe götürdüğü toplu mezar fotoğrafı büyük bir etki bırakıyor. Yüz savaş fotoğrafına bedel bir görsel. Eski yıllanmış çamaşırlar ve duje rehabilitasyon merkezinin karlar altındaki toplama kamplarını çağrıştıran hali de birçok hayal kurduruyor. Bir ara kırmızı masa ve sandalyeler arasında kahvesini yudumlayan amcayı Henrie Cartier Bresson’a benzetip, hafif bir tebessümle devam ediyorum sayfalar arasında gezmeye. 1950’li yıllar ABD’sinden Thelma and Louse tadı bırakan kadınlarda kalıyorum bir süre. Yine ellili yıllar havası taşıyan Grease filminden iki genç karakterin buharlı tren önünde verdikleri poza takılıyorum. Ardından treni paketleyip götüreceklermiş etkisine kapıldığım polisli fotoğrafa kayıyor gözüm.
Bu ilk kitap daha çok sokak fotoğrafçılığı ile tanıdığım Engin’in bir Görsel Hikaye anlatıcılığına evrildiğinin de göstergesi aynı zamanda. Üstelik keşke böyle devam etse dedirten cinsten. Kitabın içerisinde onun sokak fotoğrafçılığından aşina olduğum bir kaç görsel de aklımda yer ediyor. Maç izledikleri belli futbol fanatikleri, gecenin behrinde otobüs beklediğini düşündüğüm, ardında cocacola yazısını seçtiğimiz bir mekanın dışında, yetmişlerden kalan giysisi ile genç ve güzel bir kadın, mezarlığın içinde uzanmış güneşlenen bir kadın ve üç gencin sohbet ettiği kare gibi.
Engin’in ilk kitabı hayırlı olsun. Yeni görsel hikayelerini de heyecanla bekleyeceğim.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

SARAYBOSNA SOKAK FOTOĞRAFÇILIĞI ATÖLYESİ 17-18-19 Kasım 2023

BAKI - KÜÇƏ FOTOQRAFİYASI SEMİNARI 13-14 may 2023

Radio Sarajevo / Engin Güneysu